Dipnotlar
1Heisenberg
(1958), Bohr (1963).GERİ
2Kuhn
(1970), Feyerabend (1975), Latour (1987), Aronowitz
(1988b), Bloor (1991).GERİ
3Merchant
(1980), Keller (1985), Harding (1986,1991), Haraway
(1989, 1991), Best (1991).GERİ
4Aronowitz
(1988b, özellikle bölümler 9 ve 12).GERİ
5Ross
(1991, giriş ve bölüm 1).GERİ
6Irigaray
(1985), Hayles (1992).GERİ
7Harding
(1986, özellikle bölümler 2 ve 10); Harding (1991,
özellikle bölüm 4).GERİ
8Görüşlerin
bir derlemi için bkz. Jammer (1974), Bell (1987),
Albert (1992), Dürr, Goldstein ve Zanghí (1992),
Weinberg (1992, bölüm IV), Coleman (1993), Maudlin
(1994), Bricmont (1994).GERİ
9Heisenberg
(1958, 15, 28-29), vurgu Heisenberg’in özgün metninde.
Göreci quantum kuramı ve yazınsal eleştiri arasında
düşüncelerin çapraz döllemesi için bkz. ayrıca
Overstreet (1980), Craige (1982), Hayles (1984),
Greenberg (1990), Booker (1990) ve Porter (1990).GERİ
10Ne
yazık ki, Heisenberger’in belirsizlik ilkesi sık
sık amatör felsefeciler tarafından yanlış yorumlanmıştır.
Gilles Deleuze ve Félix Guattari (1994, 129-130)
tarafından duru olarak belirtildiği gibi, quantum
fiziğinde, Heisenberg’in cini bir parçacığın hem
hızını hem de konumunu ölçmenin ölçünün ölçülenle
öznel bir girişimi zemininde olanaksızlığını anlatmaz,
ama işlerin tam olarak nesnel bir durumunu ölçer
ki, parçacıklarından ikisinin tek tek konumlarını
kendi edimselleşme alanının dışında bırakır, çünkü
bağımsız değişkenlerin sayısı indirgenir ve koordinatların
değerleri aynı olasılığı taşırlar. Perspektivizm,
ya da bilimsel görecilik, hiçbir zaman bir özneye
göreli değildir: gerçekliğin göreliliğini değil,
ama tersine, görelinin, başka bir deyişle, değişkenlerin
bir gerçekliğini oluşturur, ve bu sonuncuların
durumlarını kendi koordinat dizgesinden onlardan
çıkardığı değerlere göre düzenler.GERİ
11Bohr
(1928), Pais’de (1991, 314) alıntılanır.GERİ
12Aronowitz
(1988b,251-256).GERİ
13İkinci
bir bilimciler ve mühendisler kümesinin—sibernetikçilerin—,
dikkate değer bir başarı ile, quantum fiziğinin en
devrimci imlemlerini altüst etmek için nasıl komplo
kurdukları konusunda şaşırtıcı bir açıklama için
bkz. ayrıca Porush (1989). Porush’un eleştirisinin
başlıca sınırı yalnızca kültürel ve felsefi bir
düzlemde kalmasıdır; ekonomik ve politik etmenlerin
bir çözümlemesi vargılarını ölçülemeyecek denli
güçlendirecekti. (Örneğin Porus mühendis-sibernetikçi
Claude Shannon’un o sıralar telefon tekeli AT&T
için çalıştığından söz etmez.) Dikkatli bir çözümleme
sanırım sibernetiğin 1940’larda ve 50’lerde quantum
fiziği üzerindeki utkusunun büyük ölçüde sibernetiğin
işleyimsel üretimin özedimlileştirilmesi için
sürmekte olan anamalcı itkiye özeksel olması tarafından
açıklanabileceğini gösterecektir; quantum mekaniğinin
işleyim için ilgisi karşılaştırmalı olarak yalnızca
kıyısaldı.GERİ
14Pais
(1991,23). Aronowitz (1981, 28) dalga-parçacık
ikiliğinin ‘‘modern bilimde bütünlük istenci’’ni
önemli ölçüde belkili kıldığını belirtmiştir;
Fiziğin içersinde dalga ve parçacık özdek kuramları
arasındaki ayrımlar, Heisenberg’in keşfettiği
belirsizlik ilkesi, Einstein’ın görelilik kuramı,
tümü de birleşik bir alan kuramına ulaşmanın olanaksızlığına
uygun düşerler—bir kuram ki, onda özdeşlik konutlayan
bir kuram için ayrım ‘‘anomali’’si bilimin kendisinin
varsayımlarına karşı çıkılmaksızın çözülebilir.
Bu düşüncelerin daha öte gelişimi için bkz. Aronowitz
(1988a, 524-525, 533).GERİ
15Heisenberg
(1958, 40-41).GERİ
16Bohr
(1934), Jammer’de (1974, 102) alıntılanır.GERİ
Bohr’un tümleyicilik ilkesini çözümlemesi onu
kendi zamanı ve yeri için dikkate değer ölçüde
ilerici olan bir toplumsal bakış açısına da götürdü.
Bir 1938 dersinden şu parçayı irdeleyin (Bohr
1958, 30):
Belki de burada size belli toplumlarda
erkeklerin ve kadınların rollerinin tersine
çevrildiğini anımsatabilirim, yalnızca evdeki
ve toplumdaki ödevler açısından değil ama ayrıca
davranış ve anlayış açısından da. Birçoğumuz,
böyle bir durumda, belki de ilkin ilgili insanların
bizim değil ama kendi belirli kültürlerini taşımalarının
ve bizim kendimizinki yerine onlarınkini taşımamamızın
bütünüyle yazgının bir özenci olması olanağını
kabul etmekten uzak durabilse bile, açıktır
ki bu bakımdan en küçük bir kuşku bile kendi
üzerine dayanan her insan kültürüne özünlü ulusal
hoşnutluğun bir ele verilişini imler.GERİ
17Froula
(1985).GERİ
18Honner
(1994).GERİ
19Plotnitsky
(1994). Bu etkileyici çalışma Bataille’in genel
ekonomisi ile olduğu gibi Gödel’in biçimsel dizgelerin
tamamlanmamışlığını tanıtlaması ile ve Skolem’in
ölçün-olmayan aritmetik modellerini yapılaştırması
ile de yakın bağıntıları açıklar. Bataille’in
fiziğinin daha öte bir tartışması için, bkz. Hochroth
(1995).GERİ
20Sayısız
başka örnek getirilebilir. Örneğin, Barbara Johnson
(1989, 12) quantum fiziğine hiçbir belirli göndermede
bulunmaz; ama yapısızlaştırmayı/deconstruction betimlemesi tümleyicilik ilkesinin ürkütücü ölçüde
sağın bir özetidir: Yalın bir ‘‘ya/ya da’’ yapısı
yerine, yapısızlaştırma ne ‘‘ya/ya da,’’ ne ‘‘hem/hem
de,’’ ne de giderek ‘‘ne/ne de’’ diyen bir söylem
geliştirme girişiminde bulunur, ama aynı zamanda
bu mantıkları da bütünüyle terketmez. Ayrıca (göreci-olmayan)
quantum fiziği ve yapısızlaştırma arasındaki ‘‘suç
ortaklığı’’ üzerine rahatsız edici sorular getiren
bir düşünce-kışkırtıcı çözümleme için, bkz. McCarthy
(1992).GERİ
21Bu
bakımdan kişisel bir anıdan söz etmeme izin verin:
Onbeş yıl önce, öğrenciliğim sırasında, göreci
quantum alan kuramı üzerine araştırmam beni ‘‘de[con]structive
quantum field theory’’ dediğim bir yaklaşıma götürdü
(Sokal 1982). Hiç kuşkusuz, o sıralar Jacques
Derrida’nın felsefede ve yazınsal kuramda yapısızlaştırma
üzerine çalışmasının bütünüyle bilgisiziydim.
Ama geriye bakıldığında, çarpıcı bir eğinim vardır:
çalışmam dört-boyutlu uzay-zamanda skalar quantum
alan kuramı (uygulayımsal terimlerde, p 4/4 kuramı için ‘‘yeniden-normalleştirilmiş
tedirginlik kuramı/renormalized perturbation
theory’’) üzerine ortodoks söylemin (örneğin
Itzykson ve Zuber, 1980) nasıl kendi güvenilmezliğini
ileri sürüyor ve böylelikle kendi doğrulamalarının
temelini zayıflatıyor olarak görülebileceğinin
bir araştırması olarak okunabilir. O günden bu
yana, çalışmam başka sorulara, çoğunlukla evre
geçişleri ile ilgili sorulara kaydı; ama iki alan
arasındaki ince homolojiler saptanabilir, özellikle
süreksizlik teması (bkz. aşağıda Notlar 22 ve
81). Quantum alan kuramında daha öte yapısızlaştırma
örnekleri için bkz. Merz ve Knorr Cetina (1994).GERİ
22Bohr
(1928), Jammer’de (1974, 90) alıntılanır.GERİ
23Bell
(1987, özellikle bölümler 10 ve 16). Ayrıca lise
cebiri ötesinde hiçbir özelleşmiş bilgi gerektirmeyen
duru bir açıklama için bkz. Maudlin (1994, bölüm
1).GERİ
24Greenberger
ve başkaları. (1989, 1990), Mermin (1990, 1993).GERİ
25Aronowitz
(1988b, 331) quantum mekaniğinde doğrusal-olmayan
nedensellik ve zamanın toplumsal yapılaştırılması
ile ilgisi üzerine kışkırtıcı bir gözlem yapmıştır:
Doğrusal nedensellik neden ve etki ilişkisinin
bir zamansal ardışıklık işlevi olarak anlatılabileceğini
varsayar. Quantum mekaniğindeki son gelişmelerden
ötürü, olmayan nedenlerin etkilerini bilmenin
olanaklı olduğunu konutlayabiliriz; eş deyişle,
eğretilemeli konuşursak, etkiler nedenlerden önce
gidebilir ve böylece onları algılayışımız bir
‘‘neden’’in fiziksel yer alışını önceleyebilir.
Uylaşımsal doğrusal zaman ve nedensellik kavrayışımıza
meydan okuyan ve zamanın tersine dönüşünün olanağını
ileri süren önsav ayrıca ‘‘zamanın oku’’ kavramının
tüm bilimsel kurama özünlü olma derecesine ilişkin
soruyu da getirir. Eğer bu deneyler başarılı olursa,
‘‘saat-zamanı’’ olarak zamanın tarihsel olarak
oluşturulma yolu üzerine vargılar sorgulanmaya
açık olacaktır. Çoktandır felsefecilerin, yazınsal
ve toplumsal eleştirmenlerin kuşkulanmış oldukları
şeyi deney aracılığıyla ‘‘tanıtlamış’’ olacağız:
zaman, bölümsel olarak, uylaşımsal bir yapılaştırmadır,
saatlere ve dakikalara dilimlenmesi işleyim disiplini
için, erken burjuva evrede toplumsal emeğin ussal
örgütlenişi için gereksinimin bir ürünüdür. Greenberger
ve başkalarının (1989, 1990) ve Mermin’in (1990,
1993) kuramsal çözümlemeleri bu fenomenin çarpıcı
bir örneğini sunar; nedensellik ve zamansallık
kavramları için imlemlerin ayrıntılı bir çözümlemesi
için bkz. Maudlin (1994). Aspect ve başkalarının
(1982) çalışmasını genişleten deneysel bir sınamanın
önümüzdeki birkaç yıl içinde yapılacak olması
olasıdır.GERİ
26Bohm
(1980). Quantum mekaniği ve anlık-beden sorunu
arasındaki yakın ilişkilerin bir tartışması için
bkz. Goldstein (1983, bölümler 7 ve 8).GERİ
27Sayısız
kitap arasında, bilimsel sağınlığı ve uzman olmayanlar
tarafından okunabilirliğinden ötürü Capra’nın
(1975) kitabı salık verilebilir. Ek olarak, Sheldrake’in
(1981) kitabı, yer yer kurgul olsa da, genel olarak
sağlamdır. Yeni Çağ kuramlarının duygudaş ama
eleştirel bir çözümlemesi için, bkz. Ross (1991,
bölüm 1). Capra’nın çalışmasının bir Üçüncü Dünya
perspektifinden eleştirisi için bkz. Alvares (1992,
bölüm 6).GERİ
28Bohr
(1963, 2), vurgu Bohr’un özgün metninde.GERİ
29Newtoncu
atomculuk parçacıkları kendi aralarındaki bağıntılılıklarına
arkatasar sağlayarak, uzayda ve zamanda aşırı
ayırılmış olarak ele alır (Plumwood 1993a, 125);
aslında, ‘‘mekanistik çerçeve içersinde izin verilen
biricik ‘kuvvet’ devim erkesinin kuvvetidir—değme
yoluyla devimin erkesi—, ve ileri sürülen tüm
başka kuvvetler, aralarında uzaktan eylem de olmak
üzere, gizli/occult olarak görülürler’’
(Mathews 1991, 17). Newtoncu mekanistik dünya görüşünün
eleştirel çözümlemeleri için, bkz. Weil (1968,
özellikle bölüm 1), Merchant (1980), Berman (1981),
Keller (1985, bölümler 2 ve 3), Mathews (1991,
bölüm 1) ve Plumwood (1993a, bölüm 5).GERİ
30Geleneksel
ders kitabı açıklamasına göre, özel görelilik
biçimdeş göreli devimde iki gönderme çerçevesi
ile ilişkili koordinat dönüşümleri ile ilgilenir.
Ama bu Latour’un (1988) gösterdiği gibi aldatıcı
bir aşırı yalınlaştırmadır:
Bir trende düşen bir taşın davranışı
üzerine yapılan bir gözlemin aynı düşen taşın
demiryolu setinden yapılan gözlemi ile çakışır
kılınıp kılınamıyacağına nasıl karar verilebilir?
Eğer yalnızca bir, giderek iki gönderme
çerçevesi varsa, hiçbir çözüm bulunamaz, çünkü
trendeki adam doğru bir çizgi ve setteki adam
bir parabol gözlediğini ileri sürer. ...
Einstein’ın çözümü üç etmeni irdelemektir: biri
trende, biri sette ve bir üçüncüsü, öteki ikisi
tarafından geri gönderilen kodlanmış gözlemleri
dayatmaya çalışan yazar [bildirimde bulunan] ya
da temsilcilerinden biri.
[B]ildirimde bulunanın (ki Einstein’ın
açıklamasında gizlidir) konumu olmaksızın, ve
hesaplama özekleri kavramı olamaksızın, Einstein’ın
kendi uygulayımsal uslamlaması anlaşılamazdır
...
[ss. 10-11 ve 35, vurgu özgün metinde].
Sonunda, Latour’un nükteli ama doğru olarak belirttiği
gibi, özel görelilik şu önermeye indirgenir:
daha az ayrıcalık ile daha çok gönderme
çerçevesi açılabilir, indirgenebilir, biriktirilebilir
ve bileştirilebilir, gözlemciler sonsuz büyükteki
(kozmoz) ve sonsuz küçükteki (elektronlar) birkaç
yere daha gönderilebilirler, ve gönderdikleri
okumalar anlaşılabilir olacaktır. [Einstein’ın]
kitabı şu başlığı da taşıyabilirdi: ‘Uzun-Mesafe
Bilimsel Gezginleri Geri Getirmek İçin Yeni
Yönergeler’ [ss. 22-23].
Latour’un Einstein’ın mantığını eleştirel çözümlemesi
bilimci olmayanlar için özel göreliliğe özellikle
anlaşılabilir bir giriş sağlar.GERİ
31Minkowski
(1908), Lorentz ve başkalarında (1952, 75) çevrili.GERİ
32Söylemeye
gerek yok ki özel görelilik yalnızca uzay ve zamanın
değil ama ayrıca mekaniğin de yeni kavramlarını
önerir. Özel görelilikte, Virilio’nun (1991, 136)
belirttiği gibi, ‘‘dromosferik uzay, uzay-hızı,
fiziksel olarak ‘lojistik eşitlik/logistic
equation’ denilen şey tarafından betimlenir—yer
değiştiren kütlenin yer-değişim hızı ile çarpımının
sonucu, M × V.’’ Newton’un formülünün bu
köktenci değişiminin derin sonuçları vardır, özellikle
quantum kuramında; daha öte tartışma için bkz. Lorentz
ve başkaları (1952) ve Weinberg (1992).GERİ
33Steven
Best (1991, 225) parmağını güçlüğün üstüne basmıştır:
‘‘Newtoncu mekanite ve giderek quantum mekaniğinde
kullanılan doğrusal eşitliklerin tersine, doğrusal-olmayan
eşitlikler çözüm zincirlerinin yalın, bağımsız
parçalardan yapılaştırılabilmesini sağlayan yalın
toplama özelliğini taşı[maz]lar.’’ Bu nedenle,
Newton bilimsel yöntembiliminin temelinde yatan
atomlaştırma, indirgemecilik ve bağlamsızlaştırma
stratejileri genel görelilikte hiçbir biçimde
işlemezler.GERİ
34Gödel
(1949). Bu alanda son çalışmanın bir özeti için
bkz. t’ Hooft (1993).GERİ
35Bu
yeni uzay, zaman ve nedensellik kavramları bir
ölçüde özel görelilikte daha şimdiden öngörülmüşlerdir.
Böylece Alexander Argyros (1991, 137) belirtmiştir
ki fotonların, gravitonların ve nötrinoların egemenliği
altındaki bir evrende, eş deyişle çok erken evrende,
özel görelilik kuramı önce ve sonra arasında herhangi
bir ayrımın olanaksız olduğunu öne sürer. Işık
hızında giden bir parçacık için, ya da Planck
uzunluğunun düzeninde olan bir uzaklığı geçen
bir parçacık için, tüm olaylar eşzamanlıdır. Bununla
birlikte, Argyros’un Derridacı yapısızlaştırmanın
erken-evren kozmolojisinin hermeneutiğine uygulanamaz
olduğu vargısı ile anlaşamam: Argyros’un bu sonuca
götüren uslamlaması genel göreliliğin kaçınılmaz
olduğu bir bağlamda özel göreliliğin izin verilemeyecek
bütünleştirici bir kullanımı (uygulayımsal terimlerde,
‘‘ışık-konisi koordinatları’’) üzerine dayanır.
(Benzer ama daha az suçsuz bir yanılgı için, bkz.
aşağıda Not 40.)GERİ
36Jean-François
Lyotard (1989, 5-6) yalnızca genel görelilik değil,
ama ayrıca modern öğesel-parçacık fiziğinin de
yeni zaman kavramları dayattığını belirtmiştir:
Çağdaş fizikte ve astrofizikte bir parçacığın
bir tür öğesel belleği ve dolayısıyla bir zamansal
filtresi vardır. Bu çağdaş fizikçilerin zamanın
özdeğin kendisinden yayıldığını ve evrenin dışında
ya da içinde işlevi tüm değişik zamanları evrensel
tarihe toparlamak olan bir kendilik olmadığını
düşünme eğiliminde olmalarının nedenidir. Ancak
belli bölgelerde böyle—yalnızca bölümsel—bireşimler
saptanabildi. Bu görüş üzerine belirlenimcilik
alanları olacaktır ki oralarda karmaşıklık artacaktır.
Dahası, Michel Serres’in (1992, 89-91) belirttiği
gibi, kaos kuramı (Gleick 1987) ve süzme kuramı
[percolation theory] (Stauffer 1985) geleneksel
doğrusal zaman kavramına karşı çıkmışlardır: Zaman
her zaman bir çizgi ya da düzlem boyunca değil,
ama olağanüstü karmaşık bir çoklu boyunca akar,
sanki tümü de rasgele örülü durma noktaları, kopmalar,
kuyular [puits], baş döndürücü ivmelenme
bacaları [cheminées d’accélération foudroyante],
yarıklar, boşluklar gösteriyormuş gibi. Zaman
çalkantılı ve kaotik bir yolda akar; süzülür.
[Çeviri benim. Dikkat etmek gerek ki dinamik dizgeler
kuramında, ‘‘puits’’ ‘‘kuyu,’’ e.d. ‘‘kaynak’’
sözcüğünün tersi anlamına gelen uygulayımsal bir
terimdir.] Zamanın doğası üzerine fiziğin değişik
dalları tarafından sağlanan bu içgörüler çokluğu
tümleyicilik ilkesinin daha öte bir örneğidir.GERİ
37Genel
göreliliğin Nietzsche’nin nedenselliği yapısızlaştırmasını
(bkz. örneğin Culler, 1982, 86-88) doğruluyor
olarak okunabileceği ileri sürülebilir, gerçi
kimi göreciler bu yorumu belkili bulsalar da.
Quantum mekaniğinde, karşıt olarak, bu fenomen
oldukça sağlam olarak doğrulanır (bkz. yukarıda
Not 25).GERİ
38Genel
görelilik aynı zamanda hiç kuşkusuz çağdaş astrofizik
ve evrenbilim/cosmology için de başlangıç
noktasıdır. Genel görelilik (ve ‘‘geometrodinamik/geometrodynamics’’
denilen genellemeleri) ve ekolojik dünya görüşü
arasındaki bağıntıların ayrıntılı bir çözümlemesi
için bkz. Mathews (1991, 59-90, 109-116, 142-163).
Bir astrofizikçinin benzer çizgiler boyunca gözlemleri
için, bkz. Primack ve Abrams (1995).GERİ
39Derrida
ile tartışmalar (1970, 265-266).GERİ
40Derrida
(1970, 267). Sağ kanat eleştirmenler Gross ve
Levitt (1994, 79) bu bildirimi Einstein’ın c değişmezini (ışığın boşluktaki hızı) hiç kuşkusuz
değişmez olarak alan özel görelilik üzerine
bir önesürüm olarak bile bile yanlış yorumlayıp
onunla alay ettiler. İdeolojik olarak yan tutan
bir okur dışında, modern fizik ile tanışık hiçbir
okur Derrida’nın genel göreliliğe ikircimsiz
göndermesini gözden kaçırmayacaktır.GERİ
41Luce
Irigaray (1987, 77-78) quantum kuramı ve alan kuramı
arasındaki çelişkilerin gerçekte Newton mekaniği
ile başlayan tarihsel bir sürecin doruğu olduklarını
belirtmiştir:
Newton’un kopuşu bilimsel girişimi
öyle bir dünyaya yöneltmiştir ki, orada duyu
algısının çok az değeri vardır, bir dünya ki
fizikçilerin nesnesinin desteklerinin kendilerinin
ortadan kaldırılmasına götürebilir: evrenin
ve onu oluşturan cisimlerin özdeğin (yüklemleri
ne olursa olsun). Dahası [d’ailleurs],
bu bilimin kendisinde çatlaklar vardır: örneğin,
quantum kuramı/alan kuramı, katıların mekaniği/sıvıların
dinamiği. Ama inceleme altındaki özdeğin algılanamazlığı
sık sık kendisi ile birlikte keşiflerde sağlamlık
biçimindeki paradoksal ayrıcalığı, ve kuvvet
alanlarının sonsuzluğunun [l’in-fini]
çözümlemesinin bir gecikmesini, giderek bir
terkedilmesini getirir. Burada ‘‘dahası’’ ya
da ‘‘bunun yanısıra’’ demek olan (‘‘bununla
birlikte’’ demek olmayan) ‘‘d’ailleurs’’ sözcüğünün
çevirisini düzelttim.
[Bu dipnotun metni biraz aşağıda bu bölümün
metninde yineleniyor.] GERİ
42Wheeler
(1964).GERİ
43Isham
(1991, kesim 3.1.4).GERİ
44Green,
Schwarz ve Witten (1987).GERİ
45Ashtekar,
Rovelli ve Smolin (1992), Smolin (1992).GERİ
46Sheldrake
(1981, 1991), Briggs ve Peat (1984, bölüm 4),
Granero-Porati ve Porati (1984), Kazarinoff
(1985), Schiffmann (1989), Psarev (1990), Brooks
ve Castor (1990), Heinonen, Kilpeläinen ve Martio
(1992), Rensing (1993). Bu kuramın matematiksel
arkatasarının derinlemesine bir irdelenişi için
bkz. Thom (1975, 1990); ve bu ve ilgili yaklaşımların
felsefi desteklerinin kısa ama kavrayıcı bir
çözümlemesi için bkz. Ross (1991, 40-42, 253n).GERİ
47Waddington
(1965), Corner (1966), Gierer ve başkaları (1978).GERİ
48Kimi
erken araştırmacılar biçim-gelişimli alanın
elektromanyetik alan ile ilişkili olabileceğini
düşündüler, ama şimdi bunun yalnızca imlemli
bir andırım olduğu anlaşılmıştır: duru bir açımlama
için, bkz. Sheldrake (1981, 77, 90).
Ayrıca aşağıda (b) noktasına bkz.GERİ
49Boulware
ve Deser (1975).GERİ
50Bir
başka ‘‘çöplük/turf’’ etkisi için, bkz.
Chomsky (1979, 6-7).GERİ
51Yüksek-erke-fiziği
kuruluşuna karşı haksızlık etmemek için, bu
kurama karşıtçılıkları için dürüst bir entellektüel
nedenin de olduğundan söz etmem gerekir: evren
boyunca kalıpları bağlayan bir alt-quantum karşılıklı
etkileşimini konutladığı sürece, bu kuram fizikçilerin
terminolojisinde, bir ‘‘yerel-olmayan alan kuramı’’dır.
Şimdi, klasik kuramsal fiziğin 1800’lerin başından,
Maxwell’in elektrodinamiğinden Einstein’ın genel
göreliliğine dek tarihi çok derin bir anlamda
uzaktan-eylem kuramlarından uzağa yerel alan
kuramlarına doğru bir eğilim olarak okunabilir:
yerel alan kuramları, uygulayımsal terimlerde,
bölümsel ayrışımlı eşitlikler tarafından anlatılabilir
kuramlardır (Einstein ve Infeld 1961, Hayles
1984)). Böylece yerel-olmayan bir alan kuramı
kesinlikle doğal eğilime ters düşer. Öte yandan,
Bell (1987) ve başkalarının inandırıcı bir yolda
ileri sürdükleri gibi, quantum mekaniğinin
anahtar özelliği tam olarak yerel-olmama özelliğidir
ve bu Bell’in teoreminde ve genelleştirmelerinde
anlatılır (bkz. yukarıda Notlar 23 ve 24). Böylece,
bir yerel-olmayan alan kuramı, gerçi fizikçilerin
klasik sezgilerine ters düşse de, quantum bağlamında
yalnızca doğal olmakla kalmaz ama gerçekte yeğlenir
(ve belki de giderek zorunludur?). Bu klasik
genel göreliliğin bir yerel alan kuramı iken,
quantum yerçekiminin (ister string, ister dalga, isterse
biçim-gelişimli alan olsun) özünlü olarak yerel-olmamasının
nedenidir.GERİ
52Ayrışımlı
topoloji matematiğin pürüzsüz biçimsizleşmeler
tarafından etkilenmeyen yüzeylerinin (ve daha
yüksek boyutlu çokluların) özellikleri ile ilgilenen
dalıdır. İncelediği özellikler bu yüzden nicel
olmaktan çok niteldirler, ve yöntemleri Kartezyen
olmaktan çok bütüncüdürler [holistic].GERİ
53Alvarez-Gaumé
(1985). Uyanık okur ‘‘normal bilim’’deki anomalilerin
bir gelecek paradigma değişiminin (Kuhn 1970)
olağan habercileri olduğunu gözden kaçırmayacaktır.GERİ
54Kosterlitz
ve Thouless (1973). 1970’lerde evre geçişleri
kuramının çiçeklenmesi büyük bir olasılıkla
daha geniş kültürdeki süreksizlik ve kopma üzerindeki
artan vurguyu yansıtır: bkz. aşağıda Not 81.GERİ
55Green,
Schwarz ve Witten (1987).GERİ
56Böyle
tipik bir kitap için bkz. Nash ve Sen (1983).
‘‘typology’’!!! GERİ
57Lacan
(1970, 192-193), 1966’da verilen ders. Lacan’ın
matematiksel topolojiden düşünceleri kullanımının
derinlemesine bir çözümlemesi için bkz. Juranville
(1984, bölüm VII), Granon-Lafont (1985, 1990),
Vappereau (1985) ve Nasio (1987, 1992); kısa
bir özet Leupin (1991) tarafından verilmiştir.
Lacan topolojisi ve kaos kuramı arasındaki ilginç
bir bağıntı için bkz. Hayles (1990, 80); ne
yazık ki konuyu daha öte geliştirmez. Lacan’ın
kuramı ve çağdaş fizik arasındaki daha öte homolojiler
için bkz. ayrıca Zizek (1991, 38-39, 45-47).
Lacan ayrıca küme-kuramsal sayı kuramından kavramları
da kapsamlı olarak kullanmıştır: bkz. örneğin
Miller (1977/78) ve Ragland-Sullivan (1990).GERİ
58Burjuva
toplumsal ruhbiliminde, topolojik düşünceler
1930’lar gibi erken bir tarihte Kurt Lewin tarafından
kullanılmıştı, ama bu çalışma iki nedenle bozuldu:
ilk olarak, bireyci ideolojik önyargıları nedeniyle;
ve ikinci olarak, modern ayrışımlı topoloji
ve katastrof kuramı üzerine olmaktan çok eski
moda nokta-küme topolojisi üzerine dayandığı
için. İkinci nokta ile ilgili olarak, bkz. Back
(1992).GERİ
59Althusser
(1993, 50): ‘‘Il suffit, à cette fin, reconnaître
que Lacan confëre enfin à la pensée de Freud,
les concepts scientifiques qu’elle exige’’.
‘‘Freud ve Lacan’’ üzerine bu ünlü deneme ilkin
Lacan’ın çalışması en yüksek matematiksel dinçlik
düzeyine erişmeden önce 1964’te yayımlandı.
1969’da İngilizce çeviride yeniden basıldı (New
Left Review).GERİ
60Miller
(1977/78, özellikle ss. 24-25). Bu makale film
kuramında çok etkili oldu: bkz. örneğin Jameson
(1982, 27-28) ve orada alıntılanan göndermeler.
Strathausen’in (1994, 69) belirttiği gibi, Miller’in
makalesi küme kuramı matematiğinde pek usta
olmayan okura biraz sert gelecektir. Ama çabaya
değer. Küme kuramına daha nazik bir giriş için,
bkz. Bourbaki (1970).GERİ
61Dean
(1993, özellikle ss. 107-108).GERİ
62Homoloji
kuramı cebirsel topoloji denilen matematiksel
alanın iki ana dalından biridir. Homoloji kuramına
güzel bir giriş için, bkz. Munkres (1984); ya
da daha halksal bir açıklama için, bkz. Eilenberg
ve Steenrod (1952). Tam olarak göreci bir homoloji
kuramının bir tartışması için, bkz. Eilenberg
ve Moore (1965). Homoloji kuramına ve onun ikili,
eş-homoloji kuramına eytişimsel bir yaklaşım
için, bkz. Massey (1978). Homolojiye sibernetik
bir yaklaşım için, bkz. Saludes i Closa (1984).GERİ
63Homolojinin
kesiklerle ilişkisi için, bkz. Hirsch (1976,
205-208); ve quantum alan kuramındaki ortaklaşa
devimlere bir uygulaması için, bkz. Caracciolo
ve başkaları (1993, özellikle app[endix]. A.1).GERİ
64Jones
(1985).GERİ
65Witten
(1989).GERİ
66James
(1971, 271-272). Bununla birlikte, uzayın uylaşımsal üç-boyutlu Euklides uzayının
çevrimli bakışımlar kümesine eşbiçimli/homeomorphic olduğu belirtmeye değer. Böylece, üç-boyutlu
Euklidesliğin/Euclidicity kimi yanları
postmodern fizikte saklanmışlardır (ama değiştirilmiş
biçimde), tıpkı Newton mekaniğinin kimi
yanlarının Einstein fiziğinde değiştirilmiş
biçimde saklanmaları gibi.GERİ
67Kosko
(1993). Derrida’nın ve Lacan’ın Euklides uzaysal
mantığını aşmaya doğru çabaları için bkz. ayrıca
Johnson (1977, 481-482).GERİ
68İlgili
satırlar boyunca, Eve Seguin (1994, 61) belirtmiştir
ki ‘‘mantık dünya üzerine hiçbirşey söylemez
ve dünyaya kuramsal düşüncenin yapılaştırmaları
olan özellikler yükler. Bu niçin fiziğin Einstein’dan
bu yana dışlanmış orta ilkesini reddeden trivalent
mantık gibi almaşık mantıklar üzerine dayandığını
açıklar. Bu yönde benzer olarak quantum mekaniği
tarafından esinlendirilen öncü (ve haksız olarak
unutulan) bir çalışma Lupasco’dur (1951). Klasiksel-olmayan
mantık üzerine özel olarak feminist bir perspektif
için bkz. ayrıca Plumwood (1993b, 453-459).
Klasiksel-olmayan mantığın (‘‘sınır mantığı/boundary
logic’’) ve siberuzay ideolojisi ile ilişkisinin
eleştirel bir çözümlemesi için, bkz. Markley
(1994).GERİ
69Irigaray
(1987, 76-77), deneme ilkin 1982’de Fransızca’da
çıktı. Irigaray’ın ‘‘théorie des ensembles’’
deyimi ‘‘kümeler kuramı’’ olarak çevrilebilir,
ve ‘‘bords’’ matematiksel bağlamda genellikle
‘‘sınırlar/boundaries’’ olarak çevrilir.
Kullandığı ‘‘ensembles flous’’ deyimi yeni matematiksel
‘‘bulanık kümeler/fuzzy sets’’ alanına göndermede
bulunabilir (Kaufmann 1973, Kosko 1993).GERİ
70Bkz.
örneğin Hamza (1990), McAvity ve Osborn (1991),
Alexander, Berg ve Bishop (1993) ve bunlarda
alıntılan göndermeler.GERİ
71Green,
Schwarz ve Witten (1987).GERİ
72Hamber
(1992), Nabutosky ve Ben-Av (1993), Kontsevich
(1994).GERİ
73Matematik
tarihinde, matematiğin ‘‘arı’’ ve ‘‘uygulamalı’’
dallarının gelişimi arasında uzun süren bir
eytişim olmuştur (Struik 1987). Hiç kuşkusuz
bu bağlamda geleneksel olarak ayrıcalık verilen
‘‘uygulamalar’’ anamalcılara kârlı olanlar ya
da askeri kuvvetlerine yararlı olanlar olmuştur:
örneğin, sayı kuramı büyük ölçüde kriptografideki
[cryptography] uygulamaları için geliştirilmiştir
(Loxton 1990). Bkz. ayrıca Hardy (1967, 120-121,
131-132).GERİ
74Tüm
sınır koşulların eşit temsili ayrıca Chew’in
kendini-kaldırma ‘‘alt-atomik demokrasi’’ kuramı
[bootstrap theory of ‘‘subatomic democracy’’]
tarafından ileri sürülmüştür: bir giriş için,
bkz. Chew (1977), ve felsefi çözümleme için,
bkz. Morris (1988) ve Markley (1992).GERİ
75Politik
olarak ilerici bir perspektifler türlülüğünden
büyük bir çalışmalar kitlesi arasında Merchant
(1980), Keller (1985), Harding (1986), Aronowitz
(1988b), Haraway (1991) ve Ross (1991) tarafından
yazılan kitaplar özellikle etkili olmuşlardır.
Bkz. ayrıca aşağıda alıntılanan kitaplar.GERİ
76Madsen
ve Madsen (1990, 471). Madsen-Madsen çözümlemesinin
başlıca sınırlaması özsel olarak apolitik olmasıdır;
ve belirtmeye pek gerek yok ki gerçek olan üzerine
tartışmalar politik tasarlar hakkındaki tartışmalar
üzerinde derin bir etki taşıyabilirler, ve kendi
paylarına onlar tarafından derin bir biçimde
etkilenebilirler. Böylece Markley (1992, 270)
Madsen-Madsen’inkine benzeyen bir noktayı vurgular,
ama onu doğru olarak politik bağlamına yerleştirir:
Belirlenimci eytişimin zorlamalarından
kaçmaya çalışan köktenci bilim eleştirileri
aynı zamanda realizm ve gerçeklik üzerine dar
olarak tasarlanmış tartışmaları da bir diyalogsal
kendini-kaldırma/bootstrapping tarafından
ne tür realitelerin—politik realitelerin—doğrulabileceğini
araştırmaya çevirmelidir. Dialogsal olarak kışkırtılan
bir çevre içersinde, olgusallık üzerine tartışmalar,
kılgısal terimlerde, ilgisiz olurlar. ‘‘Olgusallık/reality,’’
son olarak, tarihsel bir yapılaştırmadır.
Politik imlemlerin daha öte tartışması için bkz.
Markley (1992, 266-272) ve Hobsbawm (1993, 63-64).GERİ
77Madsen
ve Madsen (1990, 471-472).GERİ
78Aronowitz
(1988b, 292-293) quantum kromodinamiğinin/chromodynamics (nükleonları quarkların ve gluonların sürekli
olarak bağlı durumları olarak temsil eden güncel
egemen kuram) hafifçe ayrı ama eşit ölçüde inandırıcı
bir eleştirisini yapar: Pickering’in (1984)
çalışması üzerine dayanarak, belirtir ki
[Pickering’in] açıklamasında, quarklar
alan kuramları ile olmaktan çok parçacık kuramları
ile bağdaşan (bulunmayan) fenomenlere verilen
addır; bu kuramlar her bir durumda aynı (çıkarsanan)
gözlem için değişik ama eşit ölçüde usayatkın
açıklamalar sunarlar. Bilimsel topluluğun çoğunluğunun
birini bir başkasına yeğlemesi bilimcilerin
açıklamanın geçerliğini olmaktan çok geleneği
yeğlemelerinin bir işlevidir. Bununla birlikte,
Pickering quark açıklamasına kaynaklık eden
araştırma geleneğinin temelini bulmak için yeterince
geriye, fizik tarihinin içlerine dek ulaşmaz.
Bu temel gelenekte değil ama bilim ideolojisinde,
parçacık kuramlarına karşı alan kuramlarının,
karmaşık açıklamalara karşı yalın açıklamaların,
belirsizliğe olmaktan çok pekinliğe doğru eğilimin
arkasında yatan ayrımlarda bulunabilir.
Benzer çizgiler boyunca Markley (1992, 269) fizikçinin
Chew’in kendini-kaldırma ‘‘alt-atomik demokrasi’’
kuramı karşısında quantum kromodinamiğini yeğlemesinin
verilerin olmaktan çok ideolojinin bir sonucu
olduğunu gözler:
Bu bakımdan kendini-kaldırma/bootstrap kuramının evrenin yapısını açıklamak için bir
GUT (Grand Unified Theory/Birleşik Büyük Kuram)
ya da TOE (Theory of Everything/Herşey Kuramı)
arayan fizikçiler arasında göreli olarak gözden
düşmesi şaşırtıcı değildir. ‘‘Herşeyi’’ açıklayan
kapsamlı kuramlar batı biliminde tutarlılık
ve düzene ayrıcalık vermenin ürünleridir. Fizikçinin
karşısına çıkan kendini-kaldırma/bootstrap kuramı ve herşey kuramları arasındaki seçimin
birincil olarak eldeki verilerin bu açıklamaları
tarafından sunulan gerçeklik-değeri ile değil
ama anlatı yapıları ile ilgili olmaları gerekir:
bu anlatı yapıları belirsiz ya da belirlenimci
olabilirler, bu veriler onlara yerleştirilecek
ve onlar yoluyla yorumlanacaklardır. Ne yazık
ki, fizikçilerin büyük çoğunluğu onların büyük
bir ateşle savunulan inaklarından birinin bu
keskin eleştirilerinden henüz habersizdirler.
Çağdaş parçacık fiziğinin gizli ideolojisinin
bir başka eleştirisi için, bkz. Kroker ve başkaları
(1989, 158-162, 204-207). Bu eleştirinin biçemi
benim ağırbaşlı beğenim için çok fazla Baudrillardcıdır,
ama içerik (bir kaç önemsiz yanlışlık dışında)
tam hedef üzerindedir.GERİ
79Ross
(1991, 29). Bu alçakgönüllü istemin nasıl sağ-kanat
bilimcileri apopleksi nöbetlerine soktuğunun
eğlendirici bir örneği için (seçilen lakap ‘‘korkutucu
Stalinist’’tir), bkz. Gross ve Levitt (1994,
91).GERİ
80Oliver
(1989, 146).GERİ
81Kaos
kuramı kültürel çözümlemeciler tarafından derinlemesine
incelenmişken—bkz., başkaları arasında, örneğin
Hayles (1990, 1991), Argyros (1991), Best (1991),
Young (1991, 1992), Assad (1993)—evre geçişleri
kuramı büyük ölçüde dikkate alınmadan geçilmiştir.
(Bir kuraldışı yeniden-normalleşme kümesinin
Hayles’deki (1990, 154-158) tartışmasıdır.)
Bu üzücüdür, çünkü süreksizlik ve çoklu derecelerin/scales doğuşu bu kuramdaki özeksel özelliklerdir; ve
bu temaların 1970’lerdeki ve daha sonraki gelişimlerinin
daha geniş kültürdeki eğilimlerle nasıl bağıntılı
olduğunu bilmek ilginç olurdu. Bu yüzden bu
kuramı kültürel çözümlemeciler tarafından gelecek
araştırma için verimli bir alan olarak öneriyorum.
Süreksizlik üzerine bu çözümleme ile ilgili
olabilecek kimi teoremler Van Enter, Fernández
ve Sokal’da (1993) bulunabilir.GERİ
82Irigaray
(1985), Hayles (1992). Bununla birlikte, Irigaray’ın
uylaşımsal (erkek) bilime, özellikle fiziğe
yönelik yersiz hürmetinin bir eleştirisi için
bkz. Schor (1989).GERİ
83Thom
(1975,1990), Arnol’d (1992).GERİ
84Descartes/Bacon
metafiziği ile ilgili olarak, Robert Markley
(1991, 6) belirtmiştir ki
Bilimsel ilerleme anlatıları kuramsal
ve deneysel bilgi üzerine ikili/binary karşıtlıklar—gerçek/yanlış, doğru/eğri—, gürültü
üzerine ayrıcalıklı anlam, eğretileme/metaphor üzerine ilinekleme/metonymy, diyalog
yarışması üzerine monolog yetkesi dayatmaya
bağımlıdırlar. ... [D]oğayı durağanlaştırmak
için bu girişimler betimlemesel olarak sınırlı
oldukları denli de ideolojik olarak zorlayıcıdırlar.
Dikkati yalnızca küçük bir fenomenler erimi—diyelim
ki, doğrusal dinamik—üzerinde odaklaştırırlar
ki, insanlığın evren ile ilişkilerini modellendirme
ve yorumlamanın kolay, sık sık idealize edilmiş
yollarını sunuyor görünürler.
Bu gözlem birincil olarak kaos kuramı—ve ikincil
olarak göreci-olmayan quantum mekaniği—tarafından
biçimlendirilmişken, gerçekte quantum yerçekimi tarafından
getirilen modernist metafiziğe köktenci bir meydan
okumayı güzelce özetler.GERİ
85Capra
(1988, 145). Bir uyarı: Capra’nın burada eğer
sözel olarak yorumlanacak olursa politik olarak
gerici bir dinginlikçiliği/quietism geliştirebilecek
‘‘döngüsel/cyclical’’ sözcüğünü kullanımı konusunda
güçlü kuşkularım var. Bu sorunların daha öte çözümlemeleri
için, bkz. Bohm (1980), Merchant (1980,1992),
Berman (1981), Prigogine ve Stengers (1984), Bowen
(1985), Griffin (1988), Kitchener (1988), Callicott
(1989, bölümler 6 ve 9), Shiva (1990), Best (1991),
Haraway (1991, 1994), Mathews (1991), Morin (1992),
Santos (1992) ve Wright (1992).GERİ
86Markley
(1992, 264). Küçük bir tartışma: Matematiksel
fiziğin yeni ve henüz bütünüyle kurgusal bir dalı
olan karmaşık sayı kuramına Markley tarafından
alıntılanan sağlam olarak doğrulanmış üç bilim
ile aynı bilgikuramsal konumun verilmesi gerektiği
noktası benim için açık değildir.GERİ
87Postmodern
fiziğin nasıl tarihsel toplumsal bilimlerden düşünceler
ödünç almaya başladığının keskin ve yakından andırımlı
bir açıklaması için, bkz. Wallerstein (1993, 17-20);
ve daha ayrıntılı bir gelişme için, bkz. Santos
(1989, 1992).
88Aronowitz
(1988b, 344).GERİ
89Bu
noktada, geleneksel bilimcinin yanıtı uylaşımsal
bilimin kanıtsal ölçünlerine uygun düşmeyen çalışmanın
temel olarak usdışı, e.d. mantıksal olarak sakat
ve dolayısıyla güvenilmeye değmez olduğudur. Ama
bu çürütme yetersizdir: çünkü, Porush’un (1993)
duru olarak belirttiği gibi, modern matematikçilerin
ve fizikçilerin kendileri quantum mekaniğine
ve Gödel’in teoremine güçlü bir ‘‘usdışı baskını’’nı
kabul etmişlerdir—gerçi, anlaşılabileceği üzere,
24 yüzyıl önceki Pisagorcular gibi, modernist
bilimciler bu istenmeyen usdışı öğeyi ellerinden
geldiğince kovmaya çalışmışlardır. Porush almaşık
bilme yollarını geçerli kılarken uylaşımsal Batı
biliminin en iyi yanlarını barındıracak bir ‘‘post-rasyonal
epistemoloji’’ için güçlü bir çağrı getirir. Ayrıca
Jacques Lacan’ın, bütünüyle ayrı bir başlangıç
noktasından, uzun bir süre önce irrasyonelliğin
modern matematikteki kaçınılmaz rolünün benzer
bir değerlendirmesine ulaştığını belirtebiliriz:
Eğer notlarımı yazarken aklıma gelen
formüllerden birini kullanmama izin verirseniz,
insan yaşamı sıfırı irrasyonel olarak içeren
bir kalkülüs olarak tanımlanabilir. Bu formül
yalnızca bir imge, matematiksel bir eğretilemedir.
‘‘İrrasyonel’’ derken, kavranamaz duygusal bir
duruma değil ama tam olarak bir imgesel sayı
denilen şeye göndermede bulunuyorum. Eksi birin
kare kökü sezgimize konu olan herhangi birşeye,
terimin matematiksel anlamında herhangi bir
olgusal şeye karşılık düşmez, ve gene de, tüm
işlevi ile birlikte saklanmalıdır.
[Lacan (1977, 28-29), seminer ilk olarak 1959’da
verildi.] Modern matematikte irrasyonellik üzerine
daha öte gözlemler için, bkz. Solomon (1988, 76)
ve Bloor (1991, 122-125).GERİ
90Bkz.
Aronowitz (1994) ve onu izleyen tartışma.GERİ
91Markley
(1992, 271).GERİ
92Markley
(1992, 271). Koşut satırlar boyunca, Donna Haraway
(1991, 191-192) ‘‘politikada dayanışma ve epistemolojide
paylaşılan söyleşiler denilen bağıntılar ağının
olanağını destekleyen bölümsel, yerleştirilebilir,
eleştirel bilgiler’’ kapsayan ve ‘‘karşı çıkmayı,
yapısızlaştırmayı, tutkulu yapılaştırmayı, örülü
bağıntıları, ve bilgi dizgelerinin ve görme yollarının
dönüşümü için umudu ayrıcalıklılaştıran bir nesnellik
öğretisi ve kılgısı’ üzerine kurulu bir demokratik
bilim için güzel bir dille uslamlamalar getirmiştir.
Bu düşünceler Haraway (1994) Doyle (1994) tarafından
daha öte geliştirilmiştir.GERİ
93Aronowitz
(1988b, 351). Gerçi bu gözlem 1988’de çıkmış olsa
da, bugün de bütünüyle doğrudur.GERİ
94Freire
(1970), Aronowitz and Giroux (1991, 1993).GERİ
95Sandinista
devriminin bağlamında bir örnek için, bkz. Sokal
(1987).GERİ
96Merchant
(1980), Easlea (1981), Keller (1985,1992), Harding
(1986,1991), Haraway (1989, 1991), Plumwood (1993a).
Kapsamlı bir kaynakça için, bkz. Wylie ve başkaları
(1990). Bilimin feminist eleştirisi, hiç de şaşırtıcı
olmayan bir biçimde, sert bir sağ-kanat karşı
saldırının hedefi olmuştur. Bir derlem için, bkz.
Levin (1988), Haack (1992, 1993), Sommers (1994),
Gross ve Levitt (1994, bölüm 5) ve Patai ve Koertge
(1994).GERİ
97Trebilcot
(1988), Hamill (1994).GERİ
98Ezeabasili
(1977), Van Sertima (1983), Frye (1987), Sardar
(1988), Adams (1990), Nandy (1990), Alvares (1992),
Harding (1994). Feminist eleştiri durumunda olduğu
gibi, kültürel-çoğulculuktan yana perspektif, kimi durumlarda ırkçılığa
değen bir yukarıdan bakma ile sağ-kanat eleştirmenler
tarafından gülünçleştirilmiştir. Bkz. örneğin
Ortiz de Montellano (1991), Martel (1991/92),
Hughes (1993, bölüm 2) ve Gross ve Levitt (1994,
203-214).GERİ
99Merchant
(1980, 1992), Berman (1981), Callicott (1989,
bölümler 6 ve 9), Mathews (1991), Wright (1992),
Plumwood (1993a), Ross (1994).GERİ
100Galileo’nun
diluzluğunun, özellikle matematiksel-bilimsel
yöntemin ‘‘olgusallığın’’ doğrudan ve güvenilir
bilgisine götürebileceği yolundaki savının bir
yokedilişi/deconstruction için, bkz. Wojciehowski
(1991).GERİ
101Matematik
felsefesine çok yeni ama önemli bir katkı Deleuze
ve Guattari’de (1994, bölüm 5) bulunabilir. Burada
felsefi olarak verimli bir ‘‘işlevli/functive’’
[Fr. fonctif] kavramını gitirirler ki,
ne bir işlev/function [Fr. fonction]
ne de bir işlevsel/functional [Fr. fonctionnelle]
ama tersine daha temel bir kavramsal kendiliktir:
Bilimin nesnesi kavramlar değil ama
söylem dizgelerinde önermeler olarak sunulan
işlevlerdir. İşlevlerin öğelerine işlevliler
denir. [s. 117.]
Bu görünürde yalın düşüncenin şaşırtıcı denli
ince ve uzak-erimli sonuçları vardır; durulaştırılması
kaos kuramına bir dolambacı gerektirir (bkz. ayrıca
Rosenberg 1993 ve Canning 1994):
... bilim ve felsefe arasındaki ilk
ayrım kaosa karşı tek tek tutumlarıdır. Kaos
düzensizliği ile olmaktan çok onda şekillenen
her biçimin yitişinin sonsuz hızı tarafından
tanımlanır. Bir boşluktur ki bir yokluk/nothingness değil ama gizildir/virtual, tüm olanaklı
parçacıkları kapsar ve tüm olanaklı biçimleri
çizer ve bunlar yalnızca hemen ortadan yitmek
üzere sıçrarlar, tutarlılık ya da gönderme olmaksızın,
sonuç olmaksızın. Kaos doğuş ve yitişin bir
sonsuz hızıdır. [ss. 117-118.]
Ama bilim, felsefenin tersine, sonsuz hızlarla
başa çıkamaz:
yavaşlama yoluyladır ki özdek, ve
ayrıca onun içine [evet] önermelerle
erişmeye yetenekli bilimsel düşünce edimselleşir.
Bir işlev bir Yavaş-devimdir. Hiç kuşkusuz,
bilim sürekli olarak ivmelendirmeler ileri sürer,
yalnızca katalizde değil ama parçacık ivmelendiricilerde
ve galaksileri birbirlerinden uzaklaştıran genleşmelerde.
Bununla birlikte, ilksel yavaşlama bu fenomenler
için çöküşlerinin bir sıfır-kıpısı değil ama
tersine bütün gelişim ile eşuzamlı bir koşuldur.
Yavaşlamak kaosta tüm hızları altına alan bir
sınır koymaktır, öyle ki sınırın öteye gidemeyen
bir evrensel değişmez (örneğin, bir maksimum
kasılma derecesi) oluşturması ile aynı zamanda
apsis olarak belirlenen bir değişken oluştururlar. İlk işlevliler öyleyse sınır ve değişkendir,
ve gönderme değişkenin değerleri arasındaki
bir ilişkidir, ya da, daha derin olarak, hızların
apsisi olarak değişkenin sınır ile ilişkisidir.
[ss. 118-119, vurgu benim.]
Oldukça karışık daha öte çözümleme (burada alınamayacak
denli uzun) matematiksel modellendirme üzerine
kurulu bilimler için derin yöntembilimsel önemi
olan bir vargıya götürür:
Değişkenlerin tek tek bağımsızlıkları
matematikte onlardan biri birinciden daha yüksek
bir kuvvette olduğu zaman görünür. Hegel’in
işlevde değişkenliğin değiştirilebilen (2/3
ve 4/6) ya da belirlenmemiş bırakılan (a=2b)
değerlere sınırlanmadığını ama değişkenlerden
birinin daha yüksek kuvvette (y2/x=P)
olmasını gerektirdiğini göstermesinin nedenidir.
[s. 122.]
(Belirtmek gerek ki İngilizce çeviri dikkatsizce
(y2/x=P)
olarak yazar—uslamlamanın mantığını bütünüyle
bozan hoş bir yanlışlık.) Uygulayımsal bir felsefi
çalışma için şaşırtıcı bir yolda, bu kitap (Qu’est-ce
que la philosophie?) 1991’de Fransa’da bir
best-seller idi. Yakınlarda İngilizce çeviride
çıkmıştır, ama ne yazık ki bu ülkede best-seller
listesi için Rush Limbaugh ve Howard Stern ile
başarılı olarak yarışması pek olası değildir.GERİ
102Aronowitz
(1988b, 346). Bu önerme üzerine kötü niyetli bir
sağ-kanat saldırı için, bkz. Gross ve Levitt (1994,
52-54). Uylaşımsal (erkekçi) matematiksel mantığın,
özellikle modus ponens ve tasımın duru feminist
eleştirisi için, bkz. Ginzberg (1989), Cope-Kasten
(1989), Nye (1990) ve Plumwood (1993b). Modus
monens üzerine, ayrıca bkz. Woolgar (1988, 45-46)
ve Bloor (1991, 182); ve tasım üzerine, ayrıca
bkz. Woolgar (1988, 47-48) ve Bloor (1991, 131-135).
Matematiksel sonsuzluk kavramlarının temelinde
yatan toplumsal imgelerin bir çözümlemesi için,
bkz. Harding (1986, 50). Matematiksel bildirimlerin
toplumsal bağlamsallığının bir tanıtı için, bkz.
Woolgar (1988, 43) ve Bloor (1991, 107-130).GERİ
103Campbell
ve Campbell-Wright (1993, 11). Batı matematik
ve biliminde denetim ve egemenlik temalarının
ayrıntılı bir çözümlemesi için, bkz. Merchant
(1980).GERİ
104Geçerken
matematikte eşeyciliğin ve militarizmin bildiğim
denlisiyle daha önceden dikkat edilmemiş iki örneğinden
daha söz etmeme izin verin: Birincisi Viktorian
İngiltere’de ‘‘ailelerin yokoluşu sorunu’’ndan
doğan ve şimdi başka şeyler arasında nükleer zincir
tepkimelerin çözümlemesinde (Harris, 1963) anahtar
bir rol oynayan dallandırma süreçleri kuramını
ilgilendirir. Konu üzerine tohumlandırıcı/seminal (ve bu eşeyci sözcük uygundur) bir denemede ,
Francis Galton ve Muhterem H. W. Watson şunları
yazdılar (1874):
Geçmiş zamanlarda belirgin konumlar
dolduran erkeklerin ailelerinin bozulması sık
sık araştırma konusu olmuş ve çeşitli tahminlere
götürmüştür. ... Bir zamanlar yaygın olan soyadlarının
o günden bu yana seyrekleştiğini ya da bütünüyle
yittiğini gösteren örnekler sayısızdır. Eğilim
evrenseldir, ve, onu açıklamak için, fiziksel
rahatlıkta ve entellektüel yetenekte bir yükselmeye
zorunlu olarak ‘doğurganlık’ta bir azalmanın
eşlik ettiği biçimindeki ivedi vargı çıkarılmıştır. p0, p1, p2, ... bir erkeğin sırasıyla 0, 1, 2, ... oğlunun olması
olasılıkları olsun, ve her bir oğul kendi oğulları
için aynı olasılığı taşısın, ve bu böyle gitsin.
Erkeğin çizgisinin r kuşak sonra yokolması
olasılığı nedir, ve daha genel olarak erkeğin
çizgisinde verili herhangi bir kuşakta verili
herhangi bir döl sayısı için olasılık nedir?
Erkeklerin eşey-dışı üredikleri biçimindeki gülünç
imlemin tılsımına kapılmamak olanaksızdır; gene
de, bu pasajdaki sınıfçılık, toplumsal-Darwincilik
ve eşeycilik açıktır. İkinci örnek Laurent Schwartz’ın Radon Ölçüleri üzerine 1973 kitabıdır.
Uygulayımsal açıdan çok ilginç olmasına karşın,
başlığının açıkça gösterdiği gibi, bu kitap erken
1960’lardan bu yana Fransız biliminin karakteristiği
olmuş olan nükleer erke yandaşı dünya görüşü ile
yüklüdür. Ne yazık ki Fransız solu—özellikle,
ama hiçbir biçimde yalnızca olmasa da, FKP—geleneksel
olarak nükleer erke için sağ kanat denli coşku
göstermiştir (bkz. Touraine ve başkaları 1980).GERİ
105Tıpkı
liberal feministlerin sık sık kadınlar için tüzel
ve toplumsal eşitlik ve ‘‘pro-choice’’ gibi bir
minimal gündem ile yetinmeleri gibi, liberal (ve
giderek kimi sosyalist) matematikçiler de sık
sık yalnızca seçim belitinin eklenmesi ile hegemonyacı
Zermelo-Fraenkel çerçevesi ile çalışmakla yetinirler
(bir çerçeve ki, ondokuzuncu yüzyıl liberal kökenlerini
yansıtarak, eşitlik belitini önceden kapsamına
alır). Ama bu çerçeve, çok önceden Cohen (1966)
tarafından tanıtlandığı gibi, kurtarıcı bir matematik
için büyük ölçüde yetersizdir.GERİ
106Kosko
(1993).GERİ
107Bulanık
dizgeler kuramı/Fuzzy systems theory emek-indirgeyici
özedimlileşmede kılgısal etkerlik sorunlarını
çözmek için ağırlıklı olarak ulusal-ötesi şirketler
tarafından geliştirilmiştir—ilkin Japonya’da,
ve sonra başka yerlerde.GERİ
108Thom
(1975,1990), Arnold (1992).GERİ
109İlginç
bir başlangıç Schubert (1989) tarafından yapılır.GERİ |